Ali Sirmen’in yazısı şöyle:
Çarşamba günü İsveç’in NATO üyeliği konusu Meclis’te görüşüldü. Adaylığın karşısındaki itirazların kaldırılmasına karar verildi. İsveç’in NATO’ya üye olması bir süredir Türkiye’nin itirazlarına çarpıyordu. Türkiye iki İskandinav ülkesi İsveç ve Finlandiya’nın, ABD’nin desteklediği NATO üyelik başvurusuna bu ülkelerin PKK konusunda kendisiyle çelişen tutumları ve genel olarak terör karşısındaki “vurdumduymaz” tavrını kendi ulusal çıkarlarına aykırı gördüğünden veto hakkını kullanıyordu. AKP, ABD’nin ısrarlarına karşı direnmeyi sürdürdü ve geri adım atmadı. Üslup AKP’nin kendine özgü üslubuydu. Başta iç kamuoyuna yönelik tepkiler dile getirilmekte, hamasi nutuklar atılmakta, hatta basında hakaretamiz sözcükler kullanılmakta, gürültü çıkarılmaktaydı. AKP’yi bilenler burdan bir şey çıkmayacağını, üst perdeden atıp tutmakla bir şey elde etmenin mümkün olmadığını, bu tepkilerinin iç kamuoyunu yatıştırmaya ve ülke çıkarlarını uluslararası alanda ödünsüz savunuyormuş algısı yaratmaya yönelik olduğunu ve kamuoyunun aptal yerine konmuş olduğunu söylüyordu.
Nitekim öyle oldu. Finlandiya’nın başlangıçtaki yumuşak tavrı sayesinde Helsinki’nin NATO üyeliği karşısındaki vetosunu kaldırmış olan Ankara, İsveç’in politikasında direnmekten vazgeçmemesi üzerine vetosunda ısrar etmekteydi. Ama AKP’nin iç kamuoyunu yatıştırmaya yönelik yüksekten atma ama bir şey yapmama politikasını bilenler, Ankara’nın sonunda tıpış tıpış giderek isteneni yapacağından kuşku duymuyorlardı.
Nitekim yine öyle oldu.
AKP’nin tavrı şaşırtıcı değildir. Her zaman yaptığını yaptı. Boş tehditlerde bulundu. Sözünün ve tehdidinin bir kıymeti harbiyesi olmadığını kanıtladı. Türkiye’nin de tepkisi fazla ciddiye alınmaması gereken bir ülke olarak komik duruma düşmesine neden oldu. AKP’nin bu tavrı burada hep utanılarak dile getirilmekteydi.
Ama son Meclis kararı, muhalefetin özellikle CHP’nin tutumu yüzünden daha da ilginçleşmektedir. Çünkü CHP de AKP’ye katılarak boş palavralar üslubunun takipçisi olmuştur. Daha da ileri giderek CHP, arada her vesileyle yinelediği “NATO”cu tercihlerini açıkça dile getirmiştir.
***
Son zamanlarda seçim meydanlarında emperyalizmden sıkça söz eden CHP’nin bu konudaki tavrını bir açıklığa kavuşturmasının zamanı gelmiştir. Cumhuriyeti laiklik konusunda köşeye sıkıştırmış, milli eğitimi tarikat ve cemaatlerin talanına açmış, tarikatçı bayrağını Türkiye Cumhuriyeti ufuklarında dalgalandırmayı bırakmayacaklarını söyleyerek anayasal suç işlemeyi sürdüreceklerini açıkça ilan edip meydan okuyan AKP karşısında kendisi de lafügüzaf politikasını benimseyen CHP’nin Türkiye’nin son İsveç politikasında AKP’nin onur kırıcı çizgisini izlemesi kamuoyunda geniş bir düş kırıklığı yaratmıştır.
Son yıllarda Behlül Özkan misali genç bilimadamları yaptıkları çalışmalarda Cumhuriyetin laik ve antiemperyalist niteliklerine karşı savaş açmış olan ve bu alandaki mücadelesinde epey yol alan Cumhuriyet düşmanı güçlerin, Türkiye’de NATO egemenliğinin pekiştiği dönemlere rastladığını ve antilaik akımların NATO’nun antikomünist kampanyasıyla tarikat ve cemaatlerin işbirliği ürünü emperyalist takipçisi olan bu politikaların kollanması sırasında geliştiklerini ortaya seren eserler vermektedir. Türkiye’de Cumhuriyet, demokrasi, özgürlük ve laiklik konularında büyük gerilemelerin NATO emperyalizmiyle şeriatçı yobazlığın; ilerici, demokrat, laik, Kemalist, ulusalcı güçleri bir ayrım yapmaksızın aynı vahşi saldırının hedefi haline getirildiklerini ve bütün bu öğelerin savunmasız kalmasını sağladıklarını gösteren bu eserler MHP’nin de söz konusu saldırı operasyonunda başat rol oynadığını kanıtlamaktadır.
Acaba CHP bu konuda ne düşünmektedir?